Yakından tanıyanlar bilir, onu gerçekten kendi öz oğlum kadar çok sevmiştim. Ancak maalesef çok ani bir şekilde aramızdan ayrılıp melek oldu, tam 40 gün önce. Ben de yas tutuyorum onun için. Değil 40 gün, aslında hiç bitmeyecek o yas içimde. Bunun gibi çok yakın kayıplar (Annem/Babam/Erol) yaşadım daha önce ama bu sefer gerçekten çok zor geldi.
O yüzden bu yazımı ona ayırmak ve veda etmek istedim.
Bir yandan da onu ve beni seven, merak eden tüm dostlara bilgi vermek istedim. Bunu da atlatacağız elbet, hayat devam ediyor. Biliyoruz ki tek gerçek ölüm aslında.
06.04.2010 tarihinde doğmuştu Şanslı. Biz de onu Capitol’deki Pet Shop’tan almıştık Ağustos sonunda.
Yaklaşık 4 aylıktı bize geldiğinde. Her aile gibi biz de bilmiyorduk Pet Shop’lardan alınmaması gerektiğini ama olan olmuştu artık.
Defne ve Arzu çok istemişlerdi. Ben ve Çiçek Hanım biraz ayak sürtmüştük başlarda ama sonra biz de çok ama çok fazla sevdik. O günden beri ailemizin bir ferdi olmuştu resmen, ta ki o uğursuz 25. haftaya ve sonunda da 19.06.2020 tarihine kadar.
Bizce ve veterinerlerince bilinen bir rahatsızlığı yoktu. 15 Haziran Pazartesi günü Arzu, dışkısının siyah olduğunu söyleyene kadar. Siyahlığın kan olduğunu söylediler ve mide kanaması gibi bir şey olacağını söylediler.
Bir kemik veya yediği başka bir şey sebep olmuş olabilirmiş. 2 gün boyunca ilaç, serum vb. verdiler ama geçmediği için 18.06’da başka bir uzmanda ayrıntılı bir ultrason çektirdik. Maalesef bağırsakta 5 cm büyüklüğünde bir kitle (tahminen ur olduğu düşünüldü) tespit edilince acilen ameliyata alınması gerekti.
Kan değerleri çok düşük olduğu için büyük ve uysal bir köpekten kan almamız gerekti. Sitemizden komşumuz olan Onur’un kurt köpeği ve aynı zamanda kahramanımız olan Ank’ı da yanımıza alıp apar topar Zeytinburnu’nda bir kliniğe gittik.
Kan nakli biraz uzun sürdü ama olumlu sonuç verdi.
Akşam saatlerinde ancak ameliyat edildi. Operasyonu iyi geçti ve narkozdan ayıldı. Bağırsaklarındaki kitleyi hemen çıkarmışlardı ama beklenmeyen bir şekilde midesinde epey bir şeyler çıkmıştı (maalesef plastik şeyleri yemeyi çok severdi, onlar midede ciddi ülser yapmış, onları da zorlukla çıkarmışlardı).
Bağırsaktaki ur, sonra patolojiye gitmiş (ne yazık ki o da kötü huylu çıktı sonra). Size şimdi bu bilgiler fazla medikal gelse de bizim için o an algılaması daha zor olmuştu. Ameliyat öncesi bilgi vermişlerdi. Bu tür ameliyatlar sonrası emboli (pıhtı atması) riski özelikle hayvanlarda daha yüksek olurmuş. Konuyu biliyordum annemden, maalesef Şanslı’da da öyle oldu. Ameliyattan sonra cuma sabahı kötüleşti ve öğle vakti melek oldu.
Şansımıza ve Şanslı’nın da şansına, Koşuyolu’nda çok yakında oturan Arzu’nun ailesinin evinin bahçesine gömdük.
3-4 gün içinde hiç beklemediğimiz bir şekilde kaybetmiş olduk. O yüzden ağır oldu.
Ben kendi adıma birkaç pişmanlık sorusu ile kaldım. Keşke bu kadar zorlamasaydım diye (ama gerçekten de kanaması sebebiyle bekletme şansımız da yoktu aslında).
Sonradan kötü huylu kanser çıkması da aslında Şanslı’nın erkenden gitmek istemesini, hem bize hem kendine çektirmek istememesini çok iyi açıklıyor. Bu, oğlumun ne kadar asil ve ırkı gibi şövalye ruhundan kaynaklı olduğunu gösteriyor.
Eminim gökkuşağı köprüsünde bizi bekliyor olacak. Bir de o gün tam Şanslı’nın melek olduğu saatlerde gökyüzünde bir mucizeye tanık olduk. Tam bizim evin/muhitin de üzerinde köpek şeklinde görülen bir bulut vardı. Biz onu doğal olarak onunla özleştirmiş olduk. O yüzden buraya da ekliyorum o fotoğrafı, bizim için oğlumuzun melek olduğu anı temsil ediyordu çünkü. Bir photoshop vb. değildi, gerçek bir fotoğraftı ve muhtemelen Avrupa yakasından çekilmişti. Gazetelere bile çıkmıştı haber olarak. Güzel oğlum melek olmuş göğe çıkıyordu resmen.
Adı gibi Şanslı bir köpekti, çok sevdi ve çok sevildi, bize çok güzel anılar bıraktı.
Burada hangisini anlatayım bilemiyorum. Biraz obur ve yemeyi severdi. Maalesef bazı yedikleri de kendisine özellikle midesine çok zarar vermişti.
Denize girmeyi hep denedik ama hemen kaçarak sahile çıkardı. Sadece Bodrum’daki son senesinde iskeleden kendi girmeye başlamıştı ama maalesef bu sene onu yapamadık. İlk geldiği zamanları hatırlıyorum, kendisini bir insan sanıyor ve masaya sandalyeye beni çıkarmıyorlar diye iç geçirirdi.
Kendisini gerçekten hep evin bir bireyi olarak görmüştü. Koşuyolu’ndaki evi her zaman daha çok severdi. Nereye giderse gitsin oraya geldiğinde balkondan bakmaya bayılırdı. Çok havlayan bir köpek değildi ama orada yukardan geçenlere havlamaya bayılırdı.
Biz ilk başta anlayamamıştık ama aslında biraz baskın bir köpekmiş.
Bunu çok yansıtmazdı ama ayakları ile patilerini sürekli geri itmesi onun göstergesiymiş. Bir de hep fiziksel olarak büyük dişi köpeklere imkânsız aşklar duyardı.
Kendi ırkından güzel 2 dişi (Lili ve Chealse) ile çiftleşme şansı oldu. İlkinden 6 yavrusu, ikincisinden 3 yavrusu olmuştu. İlkinden olan kızı Elie, Özlem Ablası’nda ve ona çok iyi bakılıyor. İkinci Chealse’den olan kızı Mia da Işıl Ablası’nda, ona da çok iyi bakılıyor. Ayrıca oğlu Maço biraz haydut oldu ama o da komşumuz olarak annesi ile Sibel Hanımlarda yaşıyor.
Yani bir şekilde hayatımızdalar. Arada göreceğiz belki babalarının mezarına da gideriz ziyarete. Bir de Şanslı, televizyonda at gördüğü zamanlar çok havlardı, bana at yarışlarını seyrettirmezdi. Sebebini bilemiyorum ama özellikle de atlara karşı bir zaafı vardı.
Belki de kendi ırkının Saray köpeği olarak sonradan üretilmiş bir ırk olmasından kaynaklanıyor olabilir. Buckingham Sarayı’nı hatırlıyor olabilir. Cavalier King Charles türünün tam adıydı. Cavalier tarafı aslında avcı bir köpek türüymüş ama yapılan çaprazlamalar ile ev/saray köpeği haline dönmüşler.
Bizimki biraz iriydi kendi cinslerine göre. Tam orijinal üç renkliydi ve yüzü, özelikle burnu çok estetikti.
Oldukça yakışıklıydı yani. Bir de alnındaki kalp şeklinde beyaz lekesi ona çok güzel bir hava katıyordu. Herkesin gerçekten gözdesiydi.
Veterinerde olmayı pek sevmezdi. Ayakları geri geri giderdi anladığında. Hele son iki üç gün resmen gitmediğimizde sevinmişti. Enerjisi artmıştı ve parka tekrar gitmek istemişti. Belki de içten içe hissediyordu. Tıraş olma konusunda ise pek problem yaratmıyordu. Ben daha çok tüylü olmasını severdim ama tüyleri döküldüğü için evdeki hanımlar hep kestirilsin isterdiler.
Çiçek Hanım da gerçekten çok severdi ve emeği çoktur Şanslı’da. O bize göre biraz daha otoriter davranırdı ama yine de Şanslı onu çok severdi. Çok iyi ve popüler bir ikili olmuşlardı. Sitede ve parkta herkes tanırdı ikisini. Allah razı olsun ondan da emekleri asla ödenmez onun. Çünkü o da ailemizin çok sağlam bir parçası hep.
Zeytin yemeyi de çok severdi, kibar oğlum çekirdeklerini de mutlaka çıkarırdı.
Çocuklar bazen zorlayıcı oluyor köpeklere karşı ama genelde çok ses çıkarmazdı. Hep çok uyumluydu.
Mart ortası gibi Amerika’dan dönünce, önce 14 gün evde kalmamız gerekti. Sonrasında zaten bizim şirketin de home office çalışma düzenine geçtiği pandemi sürecini, Şanslı ile çok yakın geçirdik. Normalde günde 2 kez dışarı çıkardı ama bize naz yaparak 3 sefere çıkartmıştı.
Şimdi yaşadıklarını düşününce belki de bağırsaklarındaki ur sebebiyle gerçekten de ihtiyaç duyuyordu. Maalesef dilleri yok, dertlerini o kadar kolay anlatamıyorlar. Bu dönemde doğal olarak parkımızdaki birçok köpek ve aileleri ile de yakınlaşmıştık. Hepimiz gibi onlara da büyük bir şok olmuştu yaşadıklarımız. Hepsini bir kez daha buradan yâd edelim. Allah tüm patidaşlara sağlıklı ve uzun ömürler versin.
Sokak köpeği durumunda olan Zeytin (bizim site tarafından zaten besleniyor ve korunuyor), özgür genç Garip, Sapanca’daki çete Tommiks, Şımarık ve diğer isim takamadıklarımız, bu canların hepsi Şanslı ile yürüdüğümüzde bize eşlik ederlerdi. Bir çeşit sahip çıkarlardı. Kendi adıma ben de bu güne kadar yaptığım gibi bundan sonra da elimden geldiğince onlara sahip çıkacağım ve destek olacağım.
Sizlere de tekrar tavsiye ederim. İyi ve vicdanlı bir birey olmaya çalışın ve çevrenize hep destek olmaya çalışın.
Köpekler hiçbir zaman nankörlük yapmazlar. Özellikle sokak ve ormanlarda yaşayan tüm köpekler çok zor durumlarda yaşıyorlar. İnsanlar zaten çok açgözlü, bencil ve maymun iştahlı.
Birçok cins köpek bile terk ediliyorken dışarıdakilerin yaşadıkları çok çok daha acı ve kederli. Birçok hayvan birçok vahşete uğruyor. Yaptıkları da bir şey yok, dediğim gibi insanların içine zaten deyim yerindeyse şeytan kaçmış durumda. Doğaya komple zarar veriliyor, kadın ve çocuklar tecavüze uğruyor.
Sadece kendisini düşünen Homo Sapiens’in yaptıklarına burada son vereyim. Konumuz Şanslı. Sadece bir işe yaramayacak ama bir kez daha vicdana ve hakikate gelmelerini dileyelim.
Bir de son olarak biz yaptık sizler yapmayın. Pet Shop’lardan hayvan almayın. Gerçekten büyük insafsız ve haksız bir düzen var orada. Yakın dostlarınızın yavruları veya barınaklardan ya da sosyal medyada sahipsiz kalan hayvanlara yuva bulmaya çalışan siteleri takip de edebilirsiniz.
Köpek bakmak ciddi ve sorumluluk isteyen bir iştir ama kesinlikle tavsiye ederim.
Özellikle çocuk sahibi olan ailelere tavsiye ederim. Çocuklarınızın hayvan sevgisi ile büyümeleri onların ileride daha merhametli, vicdanlı ve sevgi dolu olmalarını sağlar. Karşılığında aldığınız tek şey karşılıksız sevgidir.
Islak bir burun ile elin hep üstünde olsun istenir ve sürekli evde kapıda sizi bekleyen bir can vardır. Bizim de öyle oldu. 10 yıl boyunca birçok güzel şey yaşadık. Ama maalesef ömürleri bize göre kısa ve gidenlerin yeri de dolmuyor. O yüzden bu işe girerken de bir gün bu sonuçla karşı karşıya kalacağımızı düşünmemiz gerekiyor. Ülkemizde köpekle yaşamda kısıtlayıcı birçok şey var. Eskiye göre düzelen şeyler var tabi ama çok yetersiz. Maalesef daha medeni bir ülke olmamıza çok daha fazla zaman var.
Son söz; yaşıyorlarken tüm sevdiklerinizin kıymetini biliniz.
Bir gün kara toprak gelip alıyor herkesi (istisnasız bizler de dâhil).