Yıllar önce Hindistan’da Z kuşağı bebeklerine dair bir reklam yayınlanmıştı. Yeni doğan bir bebek hemşirenin elinden telefonunu alıp onunla selfie çekip, sonra internete girerek kordonunun nasıl kesileceğine bakıyordu. Ardından kendi işini kendisi yapıyordu. Ayrıca doğuştan sosyal medya hesabına da sahipti. Bu aslında bize Z kuşağını tüm gerçekliğiyle gösteriyor.
Kervan Gıda İnsan Kaynakları Müdürü Oğuz Öztürk’ün reklam filminden yola çıkarak yaptığı bu değerlendirme, Z jenerasyonuna yönelik en net tariflerden biri.
Z kuşağı 1990’lı yılların ortası ve sonlarında doğan nesli kapsıyor.
Diğer bir ifadeyle İGen olarak sınıflandırılan bu nesil, çoğunlukla stajyer olarak da olsa şimdilerde iş hayatına girmeye başladı. Türkiye’de Z kuşağı kapsamına giren nüfus 18 milyonu buluyor. Dolayısıyla bizimki gibi genç nesil oranının bu denli yüksek olduğu bir ülkede Z kuşağını anlamak ve onlara hitap edebilmek kritik önem taşıyor.
Bugüne kadar yapılan araştırmalar bu neslin sadakatsiz, sabırsız ve zor iletişim kurabildiği şeklinde bir izlenim yarattığını ortaya koyuyor. Yorumlar ne olursa olsun şirketlerin, geleceğin çalışanları ve müşterileri olacak bu neslin hayallerini ve beklentilerini anlayabilmeleri şart. Bunun için de öncelikle bu olumsuz algının köklerine inmek gerekiyor.
Hızlı teknoloji ve kolay bilginin gölgesinde yetişmiş bu neslin her şeyde aceleci davranması normal bir davranış olarak değerlendiriliyor. Her şeyi, her yerde ve şimdi istiyorlar. Çünkü Y neslinden farklı olarak onlar zihinlerinde merak ettikleri her şeyi saniyeler içerisinde indirmeye ve kullanmaya alıştı.
Diğer jenerasyonlar bunları kullanmak ve anlamak için düşünmek zorunda iken onlar, yaşama bu teknoloji ve araçlarla başladılar. Sınırsızlığı ve her yere istedikleri her anda erişebilmeyi normal kabul ettiler. Dolayısıyla sabırlı davranmayı öğrenmeleri, belli ki Y kuşağına kıyasla daha uzun sürecek.
“Ben” odaklı yaşayan bu neslin sadakat duygusunun düşük olduğu konusunda herkes fikir birliği içerisinde.
Bunun başlıca nedeni ise değişime olan bitmek tükenmek bilmez açlıkları. Çabuk sıkılmaları onları elde tutabilmeyi daha da zorlaştırıyor. Eski jenerasyonlara kıyasla her istediklerini çok daha kolay elde ettikleri için sahip olduklarına da değer vermiyorlar. Bu olumsuzluğun karşısında yapılabilecek en iyi şey 140 karakter ile anlaşmaya alışmış ve sabırsız bu nesille daha kısa ve net cümlelerle konuşmayı denemek. Ya da yüz yüze konuşmak yerine onların en iyi bildikleri yöntemi kullanmak ve çevrim içi sosyal ağlar üzerinden iletişim kurmak.
Z kuşağının olumsuz gibi algılanan bu üç özelliği, sağlıklı bir biçimde yaklaşıldığında iş ortamına pozitif anlamda katkı sağlayabilir. Peki, bu değişimin iş hayatına olumlu yansıması için neler yapmak gerekir? Onlardan nasıl daha fazla verim alınabilir?
Uzmanların tavsiyesi açık. Daha eğlenceli ve risk almaya açık bir ortam yaratmak.
Bu nesil, işiyle özel hayatı arasındaki dengeye Y kuşağından çok daha fazla değer veriyor. Her ne kadar kariyerinde başarıyı yakalamayı en az Y kuşağı kadar istiyor olsalar da özel hayatlarında mutlu olmak onlar için çok daha önemli. Bunun sebebi belki yaş belki de yetiştikleri zamanın değişkenleri. Fakat yeni nesil çok sıkı çalışsa bile eğlenmekten vazgeçmek istemiyor.
Dünyanın önde gelen firmaları bu anlayışı benimsemeye başladı bile. Şirketler ofis ortamlarını bu bakış açısı çerçevesinde yeniden dizayn ediyor. Örneğin zevkle sosyalleşebilecekleri ve ofis içinde bile olsalar kendilerini rahat hissedebilecekleri ortamlar yaratıyorlar. Belirli aralıklarla ofis içerisinde eğlenceli aktiviteler düzenlemeye çalışıyorlar. Böylece bireysel düşünmeye alışan bu neslin takım çalışmasına adapte olabilmesi için de faydalı bir adım atılmış oluyor. Hiyerarşiye eski kuşaklara kıyasla daha mesafeli durmaları da demokratik yönetim biçimlerinin yükselmesini beraberinde getiriyor.
Y kuşağının mevcut çalışma modellerinden bunaldığını ve yorgun olduğunu söyleyen Öztürk, bu durumun Z’lerin çalışma hayatına bakış açısını etkilediğini belirtiyor. Öztürk, Z’ler için şirket ve çalışma hayatının asla cazip olmadığını dile getiriyor.
Mümkünse hiç oralara girmeden para kazanmanın yollarını arıyorlar. Y’lerin para kazanmak için “kurumsalda çalışmak lazım” söylemi onlar için “girişimci olmak lazım”a dönüşmüş vaziyette.
Öztürk; Z’lerin iş dünyasında artması ile iş ortamlarında daha çok ekranın olacağını, kâğıdın, prosedürlerin iyice azalıp, esnek çalışma ve modellerinin yoğunlaştığı, pek çok yeni görevin ortaya çıktığı, film setlerine benzer ortamlara dönüşeceğini söylüyor.
Bölümlerin yerini proje grupları, geçici ekipler, uluslararası takım üyeleri alacak. Farklı kültür, cinsiyet, inanç taşıyan rengârenk insanlar, kadın-erkek eşitliğine doğru giden bir ivmede çalışmaya başlayacak. Şirketlerin X kuşağının çözüm buluculuğuna, Y kuşağının yaratıcılığına ihtiyacı olduğu kadar Z’nin de sessizliğine ve hızlı teknolojik hareketine ihtiyacı var.
Öztürk, bu kuşakla beraber iş hayatındaki iletişim şeklinin de farklılaşacağını belirtiyor.
Eğitim ve öğretim hayatında bile kitaplardan daha çok tableti elinde bulunduran bu neslin iş hayatında evrak, kâğıt, dosyalama vb. kavramları sevmeyeceğini ve istemeyeceğini, hatta e-posta göndermekten ziyade sosyal medya hesaplarından ya da internet üzerinden karşılıklı mesajlaşma ve dosya gönderebilme programlarını tercih edeceklerini ve sistemler kurarak tüm süreçleri network ile işleteceklerini düşünüyorum.
Öztürk, bir tek işi yapmaktansa birden fazla işi yapmayı tercih eden bu kuşağın gençlerinden şu an en çok duydukları sorunun “Sırada ne var? Bana verdiğiniz iş bitti, başka ne yapabilirim?” olduğunu söylüyor. Ayrıca taşıdıkları azim ve hırsın onlara ileride çoklu görev tanımları vermeyi de gerektirebileceğini vurguluyor.
Z kuşağının şimdilik en çok istihdam edildiği sektörlerden biri turizm.
Bizim gibi dinamik ve hareketli sektörlerde Z kuşağı çok önemli. Dijital bir dünyada yaşıyor olmamız ve sektörümüzün dijital platformdaki gelişimi Z kuşağı ile turizm sektörünü kesiştiren en önemli olgu. Bilgiye açlar. Ayrıca online ve eğlenmeyi seven bir kuşak ama en önemlisi gezmeye ve öğrenmeye de doymuyorlar.
Vakko İnsan Kaynakları Grup Başkanı Murat Akgün, özellikle stajyerler ve yeni mezun pozisyonlarında Z kuşağının kendine has özelliklerini çok net gözlemleyebildiklerini söylüyor.
Y’lerden çok daha farklı bir kuşak. Bu kuşaktaki gençlerin iletişim algısı ve hızları çok farklı. Aynı zamanda sosyal konularla da yakından ilgililer. Çevreye, teknolojik ilerlemeye, ekonomiye, sosyal adaletsizlik ve eşitsizliğe daha duyarlılar.
PageGroup Kıdemli Direktörü Sertaç Yiğit de Z kuşağının genel anlamda bireysel performansa daha yatkın olduğunu belirtiyor ve “Bu nedenle ekip çalışmasına uzak bir kuşak.” diyor. Bu jenerasyondaki gençlerin birden fazla işi aynı anda yapıp gerekli önemi de verebildiğini vurguluyor.
Analitik zekâları ile ön plandalar ve aynı olaya birden fazla pencereden bakabiliyorlar. En önemli katkılarından biri de kendilerini ifade ederken çok direkt ve adrese giden ifadeler kullanmaları. Bence geri bildirim kavramının iş dünyamızda her geçen gün daha bir önem kazanmasında Z kuşağının katkısı büyük. Teknolojiye yatkınlık konusunda da kendilerinden öğreneceklerimiz var.