AH BE ABLAM BE, hâlâ inanamıyorum sen de melek oldun bu adi Covid-19 belasından.
Kim derdi ki senin için de bir veda yazısı yazmak zorunda kalacağım. Tam 1 yıl önce Şanslı için yazmıştım. Sen gideli de 3 ay oldu ama daha ancak kendimize (o da biraz) gelebildik. Maalesef ölüm/kayıp konusunda biraz tecrübeliyim. Hayat bir şekilde devam ediyor, giden de gittiği ile kalıyor. Olan daha çok kalanlara oluyor, özellikle ani ölümlerde.
Bu platformu (Lumbuzz) çok seviyorum ama 2. kez çok sevdiğim ve yakın olan birine veda tecrübelerimi yazmak durumunda kaldım. Bunun da hepimizin yaşayacağı bir tecrübe olması sebebiyle genç meslektaşlara buradan yazmak istedim, hayat hep başarılı ve güzel geçmiyor.
Ölüm zaten hepimiz için yaşamak zorunda olduğu bir son (ya da başlangıç ama her hâli ile sevdiklerimizden bir ayrılık getiriyor). Doğduğumuz andan itibaren öleceğimizi biliyoruz ama maalesef çok büyük çoğunlukla bunu hep unutuyoruz. Günlük hayatın getirdiği birçok şeye takılıp gidiyoruz.
Bu vesileyle ben de tekrar hatırlatmak isterim. Kırmayın birbirinizi bu 3 günlük dünyada, gerçekten değmez ama biliyorum bu da çok mümkün olamıyor.
Homo Sapiens olarak bu yönde bir defomuz var. Her şey bir şekilde unutuluyor, aslında unutulmuyor sadece bu acılar ile birlikte yaşamaya alışıyoruz.
Ablam geçen yaz Sakarya/Akyazı/Kuzuluk köyümüzde babamdan kalan tarlalarda fındık işini hallettikten sonra, İstanbul’a dönmek istemedi. Köyde kalıp izole bir yaşam kurdu kendine. Onun FMF (Akdeniz Ateşi) de denen ve onu çok yoran bir hastalığı da vardı. Maalesef kilo sorunu da vardı ve nisan ayında 3. pik denen dönemde tüm ülkede çok artan salgın sonucu o da nisan ortasında bazı semptomlar gösterince testi pozitif çıkmıştı.
Başta kendisi, hepimiz şok olmuştuk ama maalesef olan olmuştu (tam da onun yaş grubuna aşı sırası gelmişti). Aslında onun hastalığı sebebiyle yaş grubunu beklemeden çok daha erken aşı olma hakkı da varmış ama o bu konuyu çok irdelememişti. Bizim de onun da hiç aklımıza gelmemişti. Köyde olduğu için hiç hasta olmam diye düşündü ve konduramadı kendine belki de ama o dönemde köyde birçok akraba ve komşu da pozitif durumdaydı.
Haber alınca hemen aradım ama fazla konuşamadık çünkü sesli konuşma konusunda çok zorlanıyordu, sonra hep yazışmak durumunda kaldık.
Teşhis konduktan sonra 2-3 gün evde kaldı ama nefes alamıyorum diyordu. Evde de yalnız olduğu için Akyazı Devlet Hastanesi’ne alındı. 3 gün kadar orada kaldı ve telefonu da açık olduğu için hep online hâldeydi.
Hastaneye alındığı için başta sevinmiştik hepimiz, daha iyi bakılır ve ilaçlarını da daha iyi alır diye düşündük. Geceleri artan ateş ve rahat nefes alamaması sebebiyle yoğun bakıma alınmasına karar verildi. 20 Nisan Salı günü Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne alındı.
Maalesef pandemi sürecinde olduğumuz için dışarıdan hiç bir müdahale şansımız olamadı. Çok katı protokoller var bu konuda, tüm sağlık sistemi ve personeli büyük bir fedakârlık içinde ellerinden geleni yapıyor. Hastalık herkes için yeni ve karmaşık olduğu için İstanbul’da veya Sakarya’da olması özel veya devlet hastanesi fark etmeden uygulanacak tedavi ve protokoller aynı dendi, birçok uzman arkadaşa da sordum. Ayrıca zaten Sağlık Bakanlığı da kesinlikle izin vermiyor, tedavi görenlerin başka hastanelere nakil yapılmasına. O yüzden biz de sisteme güvendik.
Ablam yoğun bakıma alındığı için telefonu da aldılar ve hem o hem biz anlık iletişim imkânını kaybettik.
Ancak birçok farklı yerden bilgiler aldık. Ayrıca hastaneden her gün Barış’ı arayıp bilgi verdiler. Yoğun bakımda olmasına rağmen entübe değildi. Bilinci açık ve beslenmesini kendi yapıyordu. Çok karamsar bir tablo yok gibiydi ama oksijen değerleri çok düşüktü ve bir türlü normal seviyeye çıkamadı. Sonrasında entübe edildi maalesef ve 1,5 gün gibi kısa sürede 25.04.2021’de vefat etmiş oldu. Gerçekten 10-12 gün gibi çok kısa bir sürede hepimizi şok ederek melek oldu o da.
Işıklarla uyusun, Allah rahmet eylesin ve mekânı cennet olsun. Defin işlemlerini de çok hızlı bir şekilde köydeki mezarlıkta yaptık. Annem ve babamın çok yakınına koyduk onu da. İlk başta İstanbul’a Erol’un yanına mı defnedelim dendi ama sonra köyü de çok severdi orada kalsın dedik hep birlikte. Sağ olsun Bilal Başkan da çok destek oldu tüm cenaze sürecine.
Çok az sayıda ve çok yakın akrabalar ve dostlar katılabildi. Geriye dönüp tüm bu süreçleri yazmak gerçekten çok zor ama Ablam da isterdi diye düşünüyorum. Çünkü çok ani ve zamansız gitti. Biz ise hep anılarımızda güzel olarak yaşatacağız onu.
Tüm bu süreçte kâh hastalık dönemi veya sonrası, kâh yazdan beri köyde, Akyazı, Sakarya, İstanbul, Artvin veya dünyada her yerde (USA) ona destek ve yardımcı olan, dua eden candan tüm akraba, komşu ve dostlara (masalcı dostlara da tabii) çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız ve varsa haklarını tekrar helal etsinler (tek tek isim vermek istemedim, lütfen kusura bakmayın).
Biz ailecek hepimiz birçok kere İstanbul’a dön dedik ama köyde kalmak konusunda çok kararlı davrandı. Dinlemedi bizi ama orada hem akrabalarla hem de evin içinde masalcı dostlarıyla çok güzel bir dünya kurmuştu. Biz de bunu sonradan öğrenmiş olduk. Bizi de hep davet ederdi etkinliklere ama bir türlü katılamamıştım (şimdi pişmanlık duyuyorum, keşke katılsaydım birine).
Orada da gerçekten çok sevilen biri olmuş ve herkesin kalbine bir şekilde temas etmiş. Zaten Ablam da babam gibi eli ve yüreği açık biriydi. Herkese elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışırdı. Onun yoğun bakım süreci kopan irtibatları güzel can dostuna biz de elimizden geldikçe yardımcı olmaya çalıştık. Vefatından sonra da yapılan çok güzel ve kıymetli görüntülü anma toplantılara bizler de eşlik ettik. Hepsine tekrar Eyvallah demek istiyorum, onlar da iyi ki varlar. Bir de onun için çok önemli ve değerli olan bir masalı (Pullu Şalvar) vardı ve orijinal kaydı bulunamamıştı ama sonra Su ve Barış bulmuştu kaydı, hepimiz ve tüm masalcı dostlar çok sevinmiştik.
Ablam köydeyken bazı zorluklara rağmen kendine güzel ve farklı bir hayat kurmuştu.
Ben de dâhil birçok kişiyle mektuplaşmaya başlamıştı. Çok değerliydi benim için keşke devam edebilseydik. Birçok kişiyle vedalaşmış gibi oldu. Ayrıca iç hesaplaşmalar da yaptı kendi içinde. Maalesef ara ara mezarlığa gitsem de köydeki eve gitmek çok zor geliyor bana çünkü çok fazla kayıplar verdik aile olarak çok fazla anı var içeride. Umarım eylül ayında geleceğiz Su ve Barış ile. Seni zaten hep sevdik ve hep anılarımızla bizimle birlikte olacaksın. Allah ömür verirse bu illet hastalık bittiğinde başta Ablam, tabii tüm gidenlerin ruhuna köyde bir dua ve yemek yapacağım.
Her şey çok apar topar oldu, birçok şeyi yapamadık. Sağ olsun çok dua eden ve arayıp acımızı paylaşanlar oldu. Bazılarına yetişemedim ama hepinizi de kalbime yazdım. Gerçekten hem Ablam hem ailemiz çok seviliyormuş bunu o zor günlerde bir kez daha görmüş oldum. Naçizane ben de öyleyim ve çok güzel dostlar edinmişim bu sektörde. Ben de kendi adıma sevindim 30 yıl boşa geçmemiş bu sektörde.
Başlarda yazmıştım bu hastalık konusunda gerçekten çok büyük fedakârlıklarla çalışan bir sağlık sistemimiz var ama maalesef toplumun büyük bir kısmında büyük sorun var.
Anlamak ve kabul etmek mümkün değil. Kurallara uyulmuyor ya da hep göstermelik uyuluyor. Açıklanan resmi rakamlar da hep manipüle ediliyor ve güvenilir değil. Hadi biz de yine onları baz alalım, bu ülkede yaklaşık 60.000 kişi vefat etmiş durumda yaklaşık 250.000 kişi de hastalığı hastanelere gelerek ağır atlatmak durumunda kalmış. Bunların ailelerini de eklersek 3,5/4 milyon mağdur olan insan var. Ona rağmen hâlâ “Of sıkıldım, mekânlar vb. açılsın” ya da kapansın derdinde olan veya “Aşı olmam, kurallara uymam” vb. birçok klasik ikiyüzlülük sergileniyor.
Ateş düştüğü yeri yakıyor yine, biraz empati ve saygı lütfen. Giden maalesef gitti ama bari daha fazla can gitmemesi için ve gidenlerin anısına saygıdan korunma kurallarına uyalım ve aşı olalım. Bilimin ve aklın yolundan gidelim, içi boş hurafelere veya senaryolara inanmayın artık lütfen. Salgın geçmedi ve her şey serbest bırakılınca vakalar yine çok artıyor. Bizim için 4. pik gelmek üzere, yine tedbirler konulunca kimse şikâyet etmesin ondan.
Gerçekten Aziz Nesin’in tespitinin çok iyimser olduğunu düşünüyorum artık.
Sevgili Ablam ile çok farklı karakterlerimiz vardı ama beraber de çok şey yaşadık. Her kardeş gibi arada kavga da ederdik ama severdik birbirimizi. Bizdeki çekirdek ailede yaşanan kayıplar ve bu pandemi süresinde birçok ailede olduğu gibi daha yakınlaşmıştık ama o biraz erken gitti maalesef. Ama merak etmesin ve gözü arkada kalmasın, hep canım yeğenlerimin yanında olacağım. Allah hepimize sabırlar versin, sıralı ve hayırlı ölümler versin.
Âşık Veysel’in dediği gibi…
Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne hâldeyim
Gidiyorum gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
Düşünülürse derince
Uzak gözükür görünce
Yol bir dakka miktarınca
Gidiyorum gündüz gece
Şaşar Veysel iş bu hâle
Gâh ağlaya gâhi güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece