Acı Çekmiş Hiç Kimse Artık Eskisi Gibi Değildir!

Mustafa Başar
Acı Çekmiş Hiç Kimse Artık Eskisi Gibi Değildir!
Okuma Süresi: yaklaşık 4 dakika

No Pain, No Gain! Eski bir atasözü… Türkçe tam karşılığı: “Acı yoksa kazanç da yok!”

Günümüzde birçok kişi tarafından daha çok vücut geliştirme sporcularının ve boksörlerin dünyasında kullanılan bir jargon ya da deyim olduğu zannediliyor. Bu durumun temel nedeni, 80’li yıllarda ABD’li oyuncu Jane Fonda’nın aerobik videolarında çeşitli hareketleri yaparken, hareketlerini tekrarlayan izleyicilerine sürekli bu atasözüyle bağırarak, “Acı yoksa gelişmek de kazanmak da yok!” sözünü bir çeşit spor sloganı hâline getirmesiydi. Ama dedim ya, aslında eski bir atasözü…

1670 basım tarihli, John Rays tarafından derlenmiş “İngiliz Atasözleri Koleksiyonu” kitabında bile var bu söz. Hatta M.S. 2. yüzyıla kadar geçmişi olduğunu biliyoruz.

“The Ethics of the Fathers” isimli kitapta bir din adamı tarafından dile getirildiği belirtilmiştir. Bu kitap, dikkate değer bir belgedir. M.Ö. 300’den M.S. 200’e kadar yaşamış bilgelerin sözlerinden ve birçok anonim sözlerden oluşur. Nasıl etik olunacağını öğrenmek isteyen herkes için ilginç bir kaynaktır. Aynı zamanda çocuklar, ülke liderleri ve hatta şirket yöneticileri için değerli hayat dersleri içerir. İlgili metin, insanlara nasıl zenginlik, şeref, şöhret, uzun ömür, bilgelik, cesaret ve hatta mutluluğa nasıl ulaşacaklarını öğretir. Ayrıca, gelişmek isteyen ülkeler veya kuruluşlar için bir vizyon sağlar. Acı yoksa kazanmak, gelişmek, ilerlemek de yok sözünü en azından yazılı kaynaklar sayesinde ilk din adamları tarafından dile getirildiğini biliyoruz.

31 Ocak 2021 tarihinde Covid-19 salgınıyla yakalandığı koronavirüs nedeniyle 90 yaşında ölen, çağımızın filozoflarından olduğunu düşündüğüm, Dr. Abraham J. Twerski, dünya çapında saygınlığı olan, bağımlılık üzerine uzmanlaşmış bir psikiyatrist. Kitaplarını, yaptığı araştırmaları ve yorumlarını okumanızı tavsiye ederim. Yaptığı bir röportajda insanın kendisini baskı ve stres altında hissetmesinin eğer iyi değerlendirilirse çok da kötü bir şey olmayabileceği ile ilgili çok güzel ve ilginç bir örnek vermişti.

Denizlerdeki kabuklu canlılardan olan ıstakoz, aslında yumuşak ve oldukça hassas dokuya sahip bir canlı türü.

Bedeni genişliyor ancak narin bedenini koruyan, zırh görevi gören kabuğu büyümüyor! Bir süre sonra dayanılmaz bir baskı ve acıyla karşılaşan ıstakoz, kendisi için daha stresli ve acılı bir süreci başlatıyor. Üzerindeki kabuğundan sıyrılıyor ve bir kaya dibinde yeni kabuğunun sertleşip zırh hâline gelmesini bekliyor. Bu bekleyiş dönemi elbette her türlü saldırıya açık kaldığı bir dönemdir. Ancak yeni kabuğunun sertleşme sürecini hızlandırmak için, pek lezzetli bulmasa da kalsiyum kaynağı olan eski kabuğunu yiyor! Mevcut kabuğuna bir süre sonra sığamama ve risk alıp, bunu yenisi ve daha genişiyle değiştirme işlemini yaşamı boyunca defalarca kez yapıyor! Yani ıstakozların yaşam döngülerinin temeli, kabuklarını sürekli değiştirmek üzerine inşa edilmiş!

Fakat neticede, defalarca kez, baskı ve stres altında kalıp, defalarca kez kabuk değiştirmek zorunda kalan ıstakozun elde ettiği ödül de büyük. Bilim adamları tarafından henüz sınıflandırılamamış, üst limiti belirlenememiş sürekli gelişim ve büyüme içeren oldukça uzun bir ömür. Öyle bir ömür ki, insanoğlunun tabiat hakkındaki mevcut bilgileri ve tespitleri ıstakozlara hâlen bir ömür süresi biçemiyor, ne kadar uzun yaşayabildiklerini tespit edemiyor! Istakozlar elbette ölümsüz değiller, ancak doğduğunda 1 cm bile uzunluğu olmayan, 1 gram bile ağırlığı olmayan bir canlı türü için sizce de muazzam bir gelişim değil mi? Nihayetinde 100 yaşını aşmış, 20 kilo ağırlığı geçmiş, 2 metre uzunluğa ulaşmış ıstakozlar kaydedildi.

Benzer stres ve sıkıntılar çekip de, neredeyse aynı zor koşullar altında belirli bir süreç içerisinde yaşayan insanların gelişimi neden farklı oluyor?

Bu sorunun cevabı elbette aynı koşullar altında olsalar da, bireylerin farklı tepki vermeleriyle, iç dünyalarında onlara neyin umut verdiğiyle, hangi hedef ve hayallere sahip olduklarıyla ilgili olabilir ancak.

Her şey üzerine gelip, seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde, sakın vazgeçme; çünkü orası gidişatın, kaderinin değişeceği yerdir!

Hz. Mevlana

İnsan olana yakışan elbette konfor alanından çıkabilmektir. Yaşam denilen şey elbette sıkıntılı, hüzünlü ve kederli anları, günleri, haftaları, ayları ve hatta yılları bile içerir bünyesinde. Ama neşeli, mutluluk dolu, keyifli zamanları da içerir. Önemli olan gelişmeye devam edebilmektir. Mesele, yaşadığımız her nevi sıkıntının, stresin ve karanlık zamanların gelişimimizin bir parçası, kaydedilmesi gereken önemli bir aşaması olduğunun bilincine varabilmektir. Gelişmek, değişmektir; acı çekmiş hiç kimse artık eskisi gibi değildir!

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar