Bu satırları okuyan ve denizciliğe gönül veren herkese merhaba!
Umudum ve amacım sadece tecrübe ettiklerimi sizlerle paylaşmak ve faydalı olabilmek. Bu demek oluyor ki yazılarımın mümkün olduğunca akademik bilgilerden arındırılmış olmasını amaçlıyorum. Biraz kendimden bahsedeyim ve sohbetimize başlayalım.
Rumuz: Turuncu zürafalar
Cılız hafızamdaki çocukluk hatıralarımın limancılıkla ilgili ilk parçası turuncu zürafalardır. Fuara gidip gelirken Alsancak limanında gördüğüm, ne işe yaradıklarını çok merak ettiğim ve o günler benim için adı turuncu zürafalar olan vinçler şimdi yakın arkadaşlarım oldular.
Uzun sayılmayacak bir süre olsa da toplamda 20 yıldır içinde olduğum deniz taşımacılığı endüstrisinde, öğrencilikte staj ile konteyner taşımacılığından başlayıp, bugün liman satış ve pazarlamasına uzanan bir kariyer yolunu adımladım, adımlamaya da devam ediyorum. Nasıl mı? Çayları koyun anlatıyorum.
Kariyer özeti: Bir önceki işim, şimdiki işimin müşterisi olmak.
Askerden dönüp eski şirketimde işe başladığım zaman ilk yöneticilik tecrübemi yaşamaya sadece 6 ay kaldığını bilmiyordum. Bugün 11 yıllık bir yöneticilik deneyiminden sonra biliyorum ki o pozisyona gelmemin sebepleri; hem okulumun alanında en iyisi olması, hem bağlantılarımın (yine okul sayesinde) geniş olması, hem de sivil toplum kuruluşlarında aldığım görevlerdi.
Sonrasında “değişimin değişmeyen tek şey olması” kavramını her yıl tekrar ispatlayan şirketimdeki değişimler sonrası ekibim genişlemek zorundaydı ve bu bana var olan takıma ek olarak güvenebileceğim yeni takım arkadaşlarını işe alma şansı verdi.
Takvimler 2013’ü gösterdiğinde şimdi çalıştığım limanın ilk müşterisi olacaktık. Konteyner ile ilk defa karşılaşan bir bölgede işler hiç de planlandığı gibi gitmiyordu. Ancak problemlerin güzel yanı, size onu çözme fırsatıyla gelen bir keyfi de yaşatabilecek olmasıdır. İlk müşteri olmanın tüm zorluklarını tatmış birisi olarak söylüyorum; geçişler zordur ancak bir şirketin veya bir sürecin başlangıcında yer almak size geleceği şekillendirme fırsatı verir. Bu konuya liman-armatör ilişkilerine daha geniş çerçeveden bakacağımız başka bir yazıda değinelim.
Bir önceki işimdeki son görevim, ekipman (konteyner) ve deniz operasyonları departmanındaydı. Bu pozisyona gelebilmemin temel sebebi ise yine bir önceki pozisyonumun, iş çerçevesi ve iç/dış iş bağlantılarının (network) benzer bir temelden geliyor olmasıydı ve aslen yeni pozisyonumun müşterisiydim. “Ben olsam şöyle yapardım.” dediğim işi yaparken buldum kendimi. Şimdi limancılık ile ilgili tecrübelerimi aktarabileceğim bir fırsatı yakaladım. Çayları tazeleyin, konuya giriyoruz.
Limancılık, armatörler ve bilmem kaçıncı yeniler
Tarih öncesi liman kavramı doğal limanları içeriyor. Nedir peki doğal olan? Suni bir şey yaratmaya imkânınız yokken doğanın size sunduğu kaynakları kullanmaktan bahsediyorum. Korunaklı kıyılarda kayıkların barınabilecekleri yerlerde başladı her şey. Bu yerler yaşam alanlarına da yakındı ancak zaman ilerleyip beceriler arttıkça, doğanın verdiğinden daha kullanışlı ve ihtiyaçlara cevap verebilen suni yapıların şekillendiğini de biliyoruz. Yaşam alanlarıyla iç içe bir liman ve şehir yerleşimi başlıyor. Bu yerleşim içindeki avcılık-toplayıcılık, zamanla tarım ve hayvancılığa, sonrasında ise sanayi ürünlerine dayalı üretime doğru şekilleniyor. Ticaret başlıyor ve ticari limanlar oluşuyor. Endüstri ve ticaret şekilleniyor, uzmanlaşma ile birlikte depolama ve elleçleme ihtiyacı ortaya çıkıyor.
Hızla akan zaman, karşılıklı standartları mecbur hale getiriyor; elleçleme metotları standartlaşıyor. Çünkü dâhiyane bir elleçleme metodu karşı limanda aynı şekilde yapılmadığında verimli olmuyor. Deniz ticaretinde armatörlerin kuvvetlendiği dönem geliyor, devran dönüyor mal sahibi kuvvetleniyor ve bu şekilde kendini tekrar ederek ilerliyor. Sandıktan ahşap kasaya, ahşap kasadan da demir kutulara uzanan bir “kap” anlayışı oluşuyor. Bugün dünya deniz ticaretinin azımsanamayacak bir kısmı konteyner taşımacılığı ile yapılıyor. Açık yük de denilen dökme yük, genel, proje, sıvı ve canlı hayvan taşımaları bu konularda uzmanlaşmış limanlar üzerinden devam ediyor. Tam da bu noktada terminal kavramını da belirtmek gerekir. Liman bölgelerinde değişik yükler için ayrı uzmanlıklarda limanlar ortaya çıkıyor ya da konteyner gibi standart yükler için de aynı liman bölgesinde farklı terminaller oluşuyor. Türkiye’de en belirgin örneği Ambarlı limanında gördüğümüz farklı terminallerden oluşan organize limanlar, dünyanın en büyük liman bölgelerinde de sıklıkla görülüyor.
Limancılık kendini sürekli olarak yeniliyor, çünkü deniz taşımacılığının ölçek ekonomisi kapsamında farklı ihtiyaçları ortaya çıkıyor. Hep bir “yeni” ortaya çıkıyor; ikinci yeniler, üçüncü yeniler… En basit örneğiyle her yıl daha büyük gemiler, daha fazla konteyneri aynı anda taşıyarak ölçek içinde daha kârlı olmak amacındalar (belki de “daha az zarar ederek” demeliyiz ancak bu başka bir yazının konusu).
Gemilerdeki büyüklük kavramını farklı düşünmemiz gerek. Daha uzun bir geminin daha fazla yük taşıması mantıken mümkün olsa da tasarım gereklilikleri nedeniyle “daha geniş” gemileri de görüyoruz (İngilizce large olarak kullanılmasının sebebi de bu olsa gerek). Daha az yaşam mahalli, daha küçük ama verimli gemi makineleri, gemi üstünde daha az (mümkünse hiç) vinç ve yük alabilmek için daha fazla yer. Limancılık da bu gemilere hizmet verebilmek için kendini geliştiriyor, vinçlerini daha yüksek daha fazla taşıma kapasiteli hale getiriyor.
Sonra ne mi oluyor?
Deniz taşımacılığındaki rekabet, planlı veya plansız şekilde arz fazlasını yaratıyor. Armatörler ortaklıklar kurarak kapasite kısıyor. Azalan armatör sayısı ve servisler liman seçimini etkiliyor. Daha büyük kapasitedeki gemiler tek bir limanı kullanmayı tercih ediyor. Limanlar için çalışılabilecek daha az armatör olması rekabeti kızıştırıyor ve maç oynanırken kurallar mecburen değişiyor.
Hoş geldin konsolidasyon, hoş geldin armatörlerin sahibi olduğu limanlar, hoş geldin küresel liman işletmeleri, hoş geldin bilmem kaçıncı yeniler.
Lumbuzz.com’un yaratıcısı ve bizlere bu fırsatı tanıyan, samimiyetinden ve tecrübesinden son derece keyif aldığım sevgili ağabeyim Yüksel Kahraman’a bu girişiminden dolayı hepimizin adına teşekkür ederim.