Geçtiğimiz günlerde değer verdiğim ve güvenilir bulduğum ender dostlarımdan olan bir ağabeyimi iş yerinde ziyaret ettim. Orta yaşta bir insan olarak, yaşça benden büyük, 50’li yaşlara doğru ilerleyen bu ağabeyimin, sohbet sırasında öğrendiğim bir özelliği dikkatimi çekti. Düzenli olarak her hafta evinde bilgisayar başında strateji oyunları oynuyor. Üstelik masaüstü bilgisayarların bireylere yönelik ticari bir ürün hâline gelmeye başladığı ve ilk ticari bilgisayar oyunlarının çıktığı 80’li yıllardan beri.
İnternet üzerinden oynadığı ve anladığım kadarıyla satrançtan daha kapsamlı ve detaylı, farklı olasılıkların çok fazla sayıda olduğu, Napolyon döneminde geçen askeri bir strateji oyunu olan Cossacks-3 isimli bu oyunda, uluslararası güçlü oyuncular arasında yer alıyor. Bazen 3-4 saat süren oyunlardan video şeklinde kaydettiklerini izlemek için bir o kadar daha zaman harcıyor.
Oyun zaten uzun sürüyor, üstüne bir de o kadar zaman harcayıp neden zaten oynanmış ve bitmiş bir oyunu tekrar izliyorsun diye sorduğumda, tebessüm ederek verdiği cevap benim için çok anlamlı oldu.
Sadece kaybettiğim, başarısızlıkla sonuçlanan oyunları önce kaydedip, sonra müsait bir vaktimde keyifle izliyorum. İzlerken keyif alıyorum çünkü “bir daha benzer şekilde beni kimsenin yenemeyeceğini” bilerek izliyorum!
İnsan beyni, hafızası ve bilinciyle aslında bilgisayardan pek de farklı değil.
Hatırlamak istemesek bile yaşadığımız başarısızlıklar bilinçaltımızda yer ediyorlar. Geleceğimiz adına avantaj sağlamak için, kulağa klişe gibi gelse de, başarısızlıklardan gerçekten ders çıkarmak gerek! Bunu yapabilmek için de, onlardan nefret etmek ya da korkup kaçmak, hatırlamak bile istememek yerine, sanıyorum strateji ustası ağabeyimin yaptığı gibi, yarattıkları sonuçlar ne kadar ağır olursa olsun, olumsuz tecrübelerimizle barışmak, onlardan olabildiğince yararlanmak gerek.
Düşünme tarzları farklı olan bilim adamlarının ya da en yüksek satış rakamlarına ulaşmış sigortacıların, sokaktaki sıradan insanlardan en büyük farkları aslında başarısızlıklarına olan yaklaşımları. Olumsuz girişim ve denemelerini değerlendirmelerindeki farklı bakış açıları. Binlerce kez olumsuz neticelenen deneylere rağmen Edison elektriği kontrol edip, onu ışığa dönüştürebilmek için küçük bir cam fanusa hapsetmenin yolunu bularak, ampulü icat etti. Çünkü her başarısızlığında, uygulanmaması gereken yöntem sayısını azaltıyordu.
Başarısızlıkla sonuçlanan satış görüşmeleri arka arkaya gerçekleştiğinde, en iyi sigortacılar daha da azimli ve motive bir şekilde giderler sonraki görüşmeye. Bu motivasyonlarının itici gücü ise bir olasılık teorisidir. Etkin bir şekilde ısrarla yapılan farklı müşteri ziyaretlerinin en az %20’si satışa dönüşür. Yani her başarısız görüşme sonucunda, başarıyla gerçekleşecek görüşmenin yaklaştığını bilirler!
Ülkemizin en saygın iş insanlarından biri olan Cem Boyner’in başarısızlıkla sonuçlanan siyaset denemesi de aslında bir tez konusu olabilir.
Araştırması, üzerinde düşünülüp dönemin koşullarıyla analiz edilmesi gereken bir oluşumdur Yeni Demokrasi Hareketi.
Dönemin popüler iş adamlarının, akademisyenlerin, bilim adamlarının kurucu üye oldukları bu harekete 1995 yılında, medya aslında büyük destek vermişti. Yapılan genel seçimlerde %1’in altında oy alınca önce Cem Boyner parti liderliğinden ve partiden ayrıldı. Kısa bir süre sonra da parti kendi feshetti.
Bunca yıl sonra geriye baktığında Cem Boyner’in kendisini başarısız hissetmemesi gerekir. Çünkü günümüze kadarki bunca yıl boyunca kişisel ve iş hayatında yol gösterici altın tecrübeler edindi. Belki de en büyük kazanımı bir konuda kendisinden tecrübeli kişilere kulak vermenin, yapılan uyarıları dikkate almanın ne denli kıymetli olduğunu bizzat yaşayarak tecrübe etmesidir.
Parti üyeleri seçimden önce kendi içlerinde yaptıkları toplantılarda o kadar sık tartışma içerisine girip, öylesine fazla beyin fırtınası yapıyorlardı ki, sürekli olarak bir telaş, bir acele içerisindeydiler. Dönemin atmosferinde büyük heyecan uyandıran bu harekete bazı eski siyasetçiler de katılmıştı.
Oldukça deneyimli bir politikacı toplantının birinde dayanamayıp “arkadaşlar tamam acele edelim ama yavaş acele edelim” deyince, birbirine zıt anlamlı kelimeleri yan yana kullandı diye eleştirildi. Belki de alay edildi ama nihayetinde yaptığı vurgu anlaşılamadı!
Öyle ya, bir topluluğa peş peşe yeni fikirler sunmak istiyorsanız, bunları bir sürece yayıp, hazmedilmesini beklemeniz gerekir.
Cem Boyner liderliğindeki parti neredeyse genel seçimlerin yapıldığı yıl kurulmuştu. Üstelik sadece 7-8 aylık bir tanıtım neticesinde 133.889 kişiyi ikna etmeyi başarmıştı. Siyasetin uzun soluklu bir yol olduğunu düşünürsek, bu parti siyasi yaşamına devam etseydi kim bilir günümüze kadar olan seçimlerde neler yaşanırdı…
Değer verdiğim, ağabey diye hitap ettiğim strateji ustası dostum, zamanından fedakârlık yaparak kaybettiği savaş oyunlarını, bilgisayar ekranındaki ordularına daha iyi komuta etmek için tekrar izliyor. Ama sosyal hayatta ve kendi iş hayatında da, daha usta bir strateji uzmanına dönüşüyor. Kendisine ve yakın çevresine daha fazla faydası dokunuyor.
Bilim adamları icatları uğrunda başarısızlıkla dolu uzun mesailer ve hatta ömürlerini harcıyorlar. Ancak başarılı bir deneme neticesinde tüm insanlığa faydaları dokunuyor.
Başarılı bir iş görüşmesi için, her başarısız görüşmeden ders çıkarmak, moralinizi sürekli olarak yüksek tutmak gibi kişisel zorluklara katlanmak gerekiyor. Yani işin özünde çaba var, emek var. Başarısızlıkların sanıldığı kadar kötü bir şey olmayabileceğine inanabilmek var. Herkes başarılı sonuçlar elde etmek istiyor ama çok az insan başarısızlıklarından fayda sağlayabiliyor.
Siz siz olun, hedeflerinize ve hayallerinize ulaşmak için olumsuz tecrübelerinizden sonuna kadar istifade edin. Başkalarının (şimdilik) başarısız görünen girişim ve deneyimleriniz hakkındaki olumsuz düşüncelerine ehemmiyet vermeyin. Herkesin kendiniz gibi hedefe ulaşma yolunda fedakârca emek vermesini beklemeyin.
Unutmayın; herkes cennete girmek ister ama kimse ölmek istemez!