Harun Şişmanyazıcı

Ahmet Aytoğan
Harun Şişmanyazıcı
Okuma Süresi: yaklaşık 6 dakika

Eğer işiniz denizcilik ise ve siz bu konuya meraklı iseniz muhtemeldir ki Harun Şişmanyazıcı’yı yazılarından tanımaya başlamışsınızdır. Sonra seminer ve konferanslarının olduğunu duyar ve kendisini dinlemeye gidersiniz. Kendisini dinlemeye başladığınızda ses tonu ve vücut dili dikkatinizi çeker. Sanata biraz meraklı iseniz sanatsal yanına dair işaretler bulursunuz.

Benim için de durum böyle oldu. Deniz taşımacılığı çalışma yıllarımda bilgiye ulaşmak o kadar kolay olamıyordu. Önce Harun Hoca’nın makalelerini okumaya başladım. Sonra konuşmalarını dinlemeyi alışkanlık edindim.

Harun Hoca ile söyleşimizi Moda Deniz Kulübü’nde gerçekleştirdik. Kendisini en son Rahmi Koç Müzesi’ndeki Fenerbahçe Yolcu Vapuru’nda verdiği seminerde izlemiştim. Orada da kendisinden çok şey öğrendik.

Öncelikle belirtmeliyim; bir İstanbul Beyefendisi, bir centilmen, bir entelektüel ve bir sanat sevdalısı ile söyleşi yapmak oldukça zormuş. Çok güzel bir ses tonu ve engin bilgisi karşısında nereden başlamanız gerektiğine karar vermek oldukça güç oluyor.

Biz, 1950 İstanbul doğumlu ve kuşaklar boyunca İstanbul’da olması nedeniyle sohbetimize İstanbul ile başlıyoruz.

Bizim yıllarımızda İstanbul bolluk içinde ve bu kadar karmaşık bir şehir değildi. Yokluklar vardı. Her şey kasalarla, kolilerle satın alınamazdı. Her şeyi idareli kullanmak durumundaydık. Bizim gibi orta hâlli aileler için öyle modaya uygun giyinmek denen kaygı ve imkân yoktu.

Örneğin gömleğimiz yıprandı ise yakasını ve kolunu değiştirir giymeye devam ederdik. Bir doktor kiracımız vardı. Kiracımız olmalarına rağmen bize göre hayatlarını gayet güzel yaşarlardı. Bir keresinde evlerine gittiğimde bana ülkemizde yeni üretilmeye başlayan yabancı marka bir gazoz ikram ettiler. Bu Fruko’nun hindistan cevizli ve mandalinalı gazozu idi, çok hoşuma gitmişti. Elbette yerli gazozlarımız da vardı. Fenerbahçe ve Çamlıca gazozumuz yerli olanlardandı.

Bütün bu yokluklara rağmen İstanbul’da sosyal yaşam çok kaliteli idi, bu kadar zor ve yorucu değildi. Artan teknolojik kolaylıklar ve lüks, insanı yoruyor. İnsanlar son derece saygılı ve kibardı. Şehrin yerleşik bir kültürü vardı. O kültürde bireylerin birbirine saygıları ve nezaketleri vardı. Bugün aynı değil, çok şey değişti, kabalık ve çirkinlik İstanbul’u ele geçirmeye devam ediyor maalesef. İstanbulluyum demek için sadece İstanbul’da şu anda yaşıyor olmak yetmiyor. Kuşaklar boyu bu şehre kök salmışsanız işte o zaman İstanbulluyum diyebilirsiniz kendinize.

Harun Şişmanyazıcı

Gençlik yıllarında sanatla uğraşıyor, zaten “İlgim olmadı.” deseydi ciddi şaşkınlık yaşardım. Tiyatro, seslendirme ve dublaj çalışmaları olmuş. Bana Kadıköy’deki tiyatroları ve o tiyatrolardaki oyuncuları saymaya başladığında anladım ki sadece sanatla olan bağını konuşsak bu söyleşi günler sürecek.

Şener Şen ile tanışıklığını, Türk Ticaret Bankası Çocuk Tiyatrosu ile ve diğer vesileler ile Şehir Tiyatroları dâhil İstanbul’un tüm tiyatrolarında oynadığını, İstanbul Radyosu’nda Radyo Çocuk saatinde bugün çok ünlü olan birçok sanatçı ile seslendirme çalışmaları yaptığını aktarmadan geçemeyeceğim. İstanbul Radyosu’nda program yapmaya başlıyor, oyunlar sahneye koyuyor, dizi ve reklam senaryoları yazıyor, masal plakları yapıyor.

Şener Şen bir gün bir filme dublaj yaparlarken kendisine “Sen bu sesle bir gün çok güzel yerlere geleceksin.” diye yorum yapıyor. Almanya’da Hamburg Meydan Sahnesi’ni kuruyor.

O delikanlı artık İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde çok başarılı bir son sınıf öğrencisidir ve okulunu tercih ederek yaşamına devam kararı alıyor. 2005 yılına kadar 36 yıl sanatsal hayatına bir yan uğraş olarak devam ediyor.

Yüksek Lisans sonrası asistanlık teklifleri olmasına rağmen okulda kalmak yerine mezun olup iş bularak çalışmayı tercih ediyor. Karşısına D. B. Deniz Nakliyatı T.A.Ş. çıkıyor. O zamanlar özel sektöre göre daha güzel olanaklarla, daha yüksek maaş veriliyor, tercih sebebi de budur. Çünkü aynı zamanda evlenme kararı vermiştir ve paraya ihtiyacı vardır.

Bu şirkette görev aldığı departman personel müdürlüğüdür.

Yaptığı işten hoşnut ve mutlu değildir. Akşamları evine gittiğinde bu performansa karşın aldığı maaşı hak etmediğini düşünmektedir. Bunu söylediği kişiler ise tatmin edici bir cevap verememektedirler. Bir gün departman müdürü gelir ve emekliliği yaklaşmış olan departman şefine SSK ile ilgili bir soru sorar, şef kanuna bakmak ister ama Harun Hoca daha yeni bir personel olmasına rağmen ilgili kanun maddesini ezbere söyler. Çünkü o kısa zaman zarfında kanunu okumuş ve öğrenmiştir.

Aynı zamanda yabancı dilini geliştirmek için her gün akşamları iş yerinden çıkarak Kazancı Yokuşu’nu çıkarak İngilizce dil kursuna gitmektedir. Bu kurs, hafta sonları da devam ediyor. Çalışkanlığı dikkat çekiyor ve bakanlığa bağlı “Uluslararası Sözleşmeler Komitesi” kurulunca bu komiteye girmesi öneriliyor kendisine.

Yazılı ve sözlü sınavlar vardır, en büyük avantajı ise gittiği İngilizce dil kursudur. Başarı ile sınavları geçer ve komitenin ekonomist kadrosuna girer. Bu komitede denizciliği ve denizcilikle ilgili yapıları öğrenmeye başlar (IMO, OECD, UNCTAD, ICC, CMI vb.).

Bir kitap yazar “AVRUPA EKONOMİK BİRLİĞİ VE DENİZ TİCARET POLİTİKASI”. Aynı zamanda da çeşitli dergilerde denizcilik hakkında makaleler yazmaya başlar.

Bunlardan birisi Yüksek Denizcilik Okulu’nun Denizatı dergisidir. Bu çalışmalarından birinde Zihni Denizcilik tarafından yapılan bir araştırma yarışmasında bir mansiyon ödülü kazanıyor ve karşılığı ciddi bir para ödülüdür. Ama onu para değil, bu ödüle layık görülmek daha çok mutlu etmiştir.

Bir müddet sonra dahil olduğu komite dağılıyor ve Ticaret Müdürlüğü’ne geçiş yapıyor. Orada konferanslar, ikili anlaşmalar ve acenteler şube müdürlüğüne layık görülüyor. Bu görevde denizcilikte daha fazla gelişmesi için fırsatlar bulunmaktadır. Şimdilerde geçerliliği olmayan Liner konferanslarını takip ediyor, römorkör ve pilotaj anlaşmalarını yapıyor. Bu arada terminal ve acente sözleşmelerini, volüm kontratlarını gerçekleştiriyor.

Bütün bu çabaları denizcilikte kendisini daha fazla ileriye götürecek olan “Norveç Denizcilik Akademisi” ile buluşturuyor. Bu akademide bir yıllık bir burs vardır ve kendisi bu bursa layık görülerek devletçe yurt dışına gönderiliyor. Gitmeden önce bazı nedenler ile bu okulu birincilikle bitirmek gibi kendisine bir hedef koyuyor. Birinci olamasa da; Norveç Denizcilik Akademisi’ni şeref payesi ile okul ikincisi olarak bitiriyor. Akademi kendisi ile ilgili çok takdir edici ifadeler taşıyan görüş bildiriyor. Bu da şirkette önünü açan bir husus oluyor. Çok kısa sürede D. B. Deniz Nakliyat’ta en genç daire başkanı oluyor.

Harun Hoca’nın düzenli makalelerini her dergide görmemiz pek mümkün olamıyor. Bunun nedeni ise makalelerinin tamamen deniz iş dünyası ile ilgili, oldukça kapsamlı ve uzun olmasıdır. Ancak bununla birlikte makaleleri DTO, Seanews dergilerinde ve internet sitelerinde sürekli olarak yayınlanmaktadır. Ama umudumuz kendisinin öncelikle sağlığının yerinde olarak, üretmeye, bizleri değerli bilgileri ile beslemeye devam etmesidir.

Çırak olarak girdiği Deniz Nakliyat’ta Avrupa Bölge Temsilcisi ve Türk Libya Genel Müdürü olduktan sonra ayrıldığında özel sektörde çeşitli şirketlerde genel müdürlük, odalarda danışmanlık yapıyor. Daha sonra ise eğitime yönelerek üniversitelerimizde dersler vermeye başlıyor. Büyük bir özveri ile bu eğitim hizmetlerini hâlâ devam ettiriyor. Denizcilikle ilgili bir şeyler öğrenmek isterseniz boş dönmezsiniz, bundan emin olabilirsiniz. Bugün her şeyin paraya dönüştüğüne bakmayın, Harun Hoca’nın para umurunda değildir. Yeter ki siz bilginin peşinde olun.

Kendisi ile karşılaştığınızda mütevazı, deniz ticaret bilgini bir İstanbul Beyefendisi ile muhatap olduğunuzu aklınızda tutmanızı ve kendisi ile konuşurken ses tonuna dikkat etmenizi öneririm. Ayrılırken içimden “Keşke bu sesle şiirler seslendirseydi!” diye düşünmekten kendimi alamadım.

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar