Afet ve Sonrası

Emre Can Atak
Afet ve Sonrası
Okuma Süresi: yaklaşık 8 dakika

2011 yılının ilkbaharında şirket içinde yayınlanan bir duyuruyla heyecanlanmıştım. Duyuruda kısaca Davos Ekonomik Forumu’nun bir kararı olarak oluşan, Logistics Emergency Team (LET) adında bir yapılanmadan bahsediliyordu. Sakın Google’a sormayın şimdi, orada bulacağınızdan daha fazlasını anlatacağım size. Beğenmezseniz bakarsınız yine.

Küresel lojistik şirketlerinin oluşturduğu bu yapıda tamamen gönüllülük esasına bağlı olarak şirketi temsil etmek isteyenler aranıyordu. Başvuru için yazdığım yazıda her an seyahate hazır olduğum, ilk yardım eğitimlerimin taze olduğu, sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olarak faaliyetlere katıldığım ve yönettiğim, iş dalımda uzman olduğum gibi birçok detay yazılıydı. Rıdvan Dilmen geldi aklıma. “En sevdiğim işi yapıyorum, üstüne de para veriyorlar.” En faydalı olabileceğim alanı bulmuştum, belki hayat kurtarmayacaktım ama yapacaklarımla hayatta kalmalarına yardım edecektim. Şirket içinde dünyadan seçilen 6 kişiden biri olarak eğitim almak üzere temmuz ayında Amsterdam’a gittim.

Ev sahibimiz yeşil enerjili binası ile TNT idi. İnsan gücüyle dönerken enerji üreten kapıları, az kullanılması için gizli asansörleri ve şurada da bir fotoğrafım olmasın mı diyerek neşeyle çıkılan şık merdivenleriyle muazzam bir yapı. İçeride ise çok yoğun bir program ve büyük bir şok beni bekliyordu. Eğitimin henüz başında “greater good” kavramı üzerinden konuşmalar oldu. Birçok farklı bakışla kendi doğru ve yanlışlarımızın tartışılabileceği bu kavram, içinde bulunduğumuz eğitimin imkânsız senaryolarının tekrar tekrar vurgulayacağı bir olguydu. Herkesi kurtaramayabilirsin. Deneyimli eğitmen Matteo’nun en düz şekliyle ifade ettiği gibi: “Bu senaryo oyununda, kaç kişiyi kurtaracağınızı göreceğiz veya siz kurtarmayı başaramayacağınız için kaç kişinin öleceğini.” Peki neden bu acımasız ifade? Çünkü acımasız gerçek bu. Biraz daha detaya ineceğim ama önce eğitimden bahsedelim.

Dünyanın, alanında uzman sayılan ve şirket değerlerinde de insan faktörünün altını çizen, sosyal sorumlulukları konusundaki eylemleri ile farkındalık ve farklılık yaratan şirketlerden kurulu bir takım: Maersk, Agilty, TNT, UPS. Bugün TNT’nin takımda olmadığını görüyoruz ki bunun TNT’nin FedEx’e geçişinden kaynaklı geçici bir durum olması kuvvetle muhtemel. Bu şirketler zaten belirli seviyede insani yardım için bütçelerini oluşturuyorlar. Ancak afet sonrası, bölgedeki lojistik uzmanlarının da afetten etkileneceği gerçeğine karşılık, şirketleri içinde görev yapan uzmanlarını sahaya göndererek ikinci aşamanın da doğru şekilde yürütülmesi amacı ile bu takımı oluşturuyorlar.

Peki bu takımın üyeleri ne şartlarda ve ne zaman devreye giriyor? Üç temel kural var.

  • Yaşanan felaket bir doğal afet veya doğal afetten kaynaklanan bir durum olmalı. Yani insan yapımı olan (savaş gibi) durumlar olamaz.
  • Afetin ilk dalgasının veya yıkıcı darbesinin geride bırakılmış olması gerekiyor.
  • Afetin yaşandığı ülkenin yardım çağrısında bulunması şart. Hiçbir toprağa zorla giremezsiniz ancak hükûmetin görev yapamaz hâlde olduğu durumlar istisna sayılabiliyor.

Yukarıda saydığım üç maddenin tahmin edebileceğiniz basit sebepleri var. Savaş gibi politik durumlar için başka, sürmekte olan afetler için başka ekipler var. Ülkelerin çok çeşitli sebeplerle dışarıdan yardım istememe ihtimalleri de bir gerçek. Mart 2011 Japonya depremi ve ardından gelen tsunami dalgaları sonrası Japonya uzun bir süre yardım kabul etmedi. Elbette ardından gelen nükleer sızıntı durumu LET’in “insan yapısı olmayan felaket” tanımı da konuyu zora sokuyordu.

LET’in amacı bölgeye ulaştırılacak yardımların doğru zamanda, doğru yere, uygun kondisyonda ve doğru miktarda ulaştırılmasını, depolanmasını ve dağıtılmasını sağlamak. Bunu destekleyecek şekilde eğitim alan takım üyelerinin hepsinin farklı uzmanlık alanları var: yük elleçlenmesi ve istifi, soğuk hava deposu yönetimi, prefabrik depo kurulumu, güzergâh ve taşıma aracı uzmanları, pilotlar, hava trafik uzmanları, ağır taşımacılık operatörleri, gümrük uzmanları, palamarcılar, vinç operatörleri, sağlık malzemesi taşımacılığı uzmanları ve sayamayacağım birçok uzmanlık. Şimdi dönüp bu yazdığım uzmanlıkları tekrar okuduğunuzda her birini afet sonrası lojistik süreci içinde bir yerlere oturtabiliyorsunuz.

Gelelim eğitimdeki acımasız gerçeklik senaryosuna. Kurgu bir haritada, kurgu bir ülkenin kurgulanmış coğrafi şartlarına gidiyoruz. Ekranda ihtiyacımız olan her bilgi var (veya biz öyle sanıyoruz): detaylı haritalar, sel felaketinin gerçekleştiği yer, nüfus kırılımları ve yoğunlaştığı alanlar, tarım, hayvancılık ve endüstri hakkında temel bilgiler. Acil müdahale ekiplerinden gelen raporlar: kullanılabilir durumdaki yollar, limanlar, havaalanları, uygun durumdaki ve olası yerleşim yerlerine yakın açık araziler, kullanılan kullanılmayan depolar.

Olayın tam olarak anlaşıldığından emin olmak üzere kısa bir tekrar yapıldıktan sonra takımlara ayrılıyoruz. Her takımda görev dağılımı yapılıyor (ki bu görev dağılımı konusu üçüncü günün sonunda artık bir refleks hâlini alıyor). Ardından ihtiyaç listesi ve karşılığında elimizde bulunan yardım malzemeleri veriliyor. Senaryoyu basit tutabilmek için malzeme kalemi az: barınak, su, yiyecek, battaniye ve ilaç. Hava durumuna bakıyoruz, nüfusa bakıyoruz, fikirler havada uçuşuyor. Kendi içimizde bile en iyisini yapmak için çırpınıyoruz, ciddi tartışmalara giriyoruz.

Sinir bozucu bir alarm sesiyle süre doldu. Her takım birbirinden farklı kararlar açıklıyor. Kimi her malzemeyi eşit dağıtıyor, kimi malzemelerden birine veya ikisine ağırlık veriyor. Takımlardan biri çadır gönderiyor, suyu taşıyan kamyonlar yolu bitiremiyor ve ertesi güne sarkıyor. İlk günün sonunda her grubun kayıp raporları geliyor. En büyük kayıp çadırcı grupta yaşanıyor. Zaten hiçbir takım, herkesi kurtarmayı başaramıyor. Kelimenin tam anlamıyla panikliyoruz. Şaka değil, “Ben demiştim!” sözleri havada uçuşuyor. Aniden, daha durumu değerlendiremeden baskın geliyor. “İkinci gün elinizde kalanları nasıl dağıtacaksınız?”, tabi elinizde bir şey kaldıysa…

Hemen bir önceki kayıplardan dersler çıkarılıyor. Elbette her grup farklı bir çözümleme ile ortaya çıkıyor. Tam senaryo açıklanacakken bir sorun daha ortaya çıkıyor. Hava sıcaklığı aniden düşüyor. Maç oynanırken kurallar değişiyor, çünkü tabiat ana maçın kaçıncı dakikasında olduğunuzla ilgilenmez. Yardımlar yerine ulaşamıyor, suları taşıyan kamyonlar daha çıkış rampasında çamura saplanıyor, battaniyeler ıslanıyor. İlk gün çadır göndermekte ısrarcı olan takımın bugün daha az kaybı oluyor. İlk gün yola çıkan sular bugün varıyor. Az önce ilk günün kötü çocukları olan çadırcı takım bugünün kahramanlarına dönüşüyor. İlk gün yemek ulaşan yerlerdeki insanlar ise susuzluğa ve barınaksızlığa dayanamıyor.

Üçüncü ve dördüncü gün senaryolarında başka sorunlar ortaya çıkıyor. Kanunsuzlar yardımlara el koyuyor, kamyoncular bu riskten dolayı daha fazla para istiyor. Hava ısınıyor, sinek nüfusu inanılmaz artıyor, salgın yayılıyor, hem de sizin yardım malzemelerinizi taşıyan araçlarla yayılıyor. Araçlardan gıdalara, gıdalardan insanlara geçiyor. Siz bunu öğrendiğinizde salgın kuluçka dönemini bitirdiği için artık yapabileceğiniz hiçbir şey kalmıyor. Mükemmel felaket, sizin omuzlarınızda yükselerek insanlığın sonunu getiriyor.

Hayır, böyle olmadı ama olabilirdi. Eğitmenler senaryonun imkânsızlığını ispatlayabilmek için ellerindeki ilave senaryoları bize anlattılar. Verilen mesaj çok açık, ne yaparsanız yapın, en doğru kararı da verseniz, sizin kararınızdan dolayı kayıplar yaşanabilir. Kimin hayatta kalacağına karar vermemelisiniz. Kimse bu sorumluluğu yaşamamalı ancak bu kararı vermek zorundaysanız olmaması gereken tek şey kararsız kalmak. Hayatınızı “Keşke şunu yapsaydım!” diyerek geçirebilirsiniz ancak bir karar vermek zorundasınız. Dikkate alman gereken tüm detaylara hakim ol, uzmanlığın çerçevesinde en doğru işi yaptığından emin ol, uygularken tereddüt etme! Birkaç adım öncesine dönerek kararlarımızı, ihtimalleri değerlendirerek neyi farklı yapacağımızı konuştuk. Bu konuşma ile eğitimin sondan bir önceki aşaması tamamlanmış oldu.

Eğitimin son aşaması: CAMBAZLIK

LET üyeleri, yerel polis, Kamyoncular Kooperatifi’nin temsilcisi, Belediye Başkanı, Kızılay/Kızılhaç temsilcisi, Birleşmiş Milletler (UN) temsilcisi, Kabile Reisi efendime söyleyeyim bölgenin en büyük bakkalının sahibi gibi roller dağıtılıyor. Kimse birbirinin ne olduğunu bilmiyor. Eğitim alan grubun en tecrübeli ve serinkanlı yöneticisi hanımefendi Helene’ye de bu toplantıyı yönetme görevi veriliyor. İlk sözü Kamyoncular Kooperatifi alıyor, sorunları anlatıyor, o esnada İngilizce konuşamayan UN temsilcisinin telefonu sonsuz bir gürültü ile çalıyor. Açıp İtalyanca şakalaşmaya başlıyor. Kabile Reisi bu saygısızlığı kabul etmiyor ve masadan kalkıyor. Helene onu bir şekilde ikna etmesi için çevirmene derdini anlatmaya çalışıyor.

Kızılhaç temsilcisi çokbilmiş hanım elindeki malzemeleri sayıyor, sürekli söylediği stok rakamları değişiyor. Bir söylediği ile ikincisi asla tutmuyor. Belediye Başkanı kooperatife alternatif kamyon şirketleri öneriyor, kooperatif ayaklanıyor ve sirk canlanıyor. Bağıra çağıra herkes rest çekiyor ve tam o sırada Matteo masaya elini vuruyor. Çünkü o güzel temmuz günü öğleden sonra, o şık eğitim odasının yapay güneş aydınlatmasında yaşanan olayların akışına kapılan Helene ağlıyor. Gerçekten ağlıyor ve kendini durduramıyor. Bir gün bütün bunların gerçek olduğu yerde olduğunu düşünüyor ve çaresizlik içinde ağlıyor. Bir kahve molası veriyoruz. Geri döndüğümüzde herkes düşüncesini paylaşıyor ve eğitimin son kısmına geçiyoruz: kriz toplantılarında yapılabilecekler, son olarak da geri dönme zamanlaması.

Burada hap şeklinde bilgiler vermek isterdim ancak merak etmeyin, kendime sakladığım bilgiler yok. Konu şu ki, LET üyeleri aktive edildiklerinde, gidecekleri bölgeye yola çıkmadan önce veya yolda uzmanlar tarafından bilgilendirilecekler. Kullanılması ve kullanılmaması gereken kelimeler veya vücut dilinin kullanımından, ikram edilen yiyecek ve hediyelerin nasıl geri çevrileceğine kadar. Eğitim alanlardan beklenenler sadece uzmanlıklarını uygulamaları ve irtibatta kalmaları.

Elazığ’da yaşanan depremden sadece 3 gün sonra kaleme alıyorum bu yazıyı ve bunun önemli de bir sebebi var.

Öncelikle yardımda bulunan, yardım edecek gücü olmasa da yardım malzemelerini sırtında taşıyan, manevi desteklerini esirgemeyen herkesin önünde saygıyla ve sevgiyle eğiliyorum. Bu noktada vurgulamak istediğim bir şey var. Yardım etme kararı alındı, ancak yardım malzemesine karar verirken bölgedeki ekipler ile görüşmelisiniz. Yardım malzemeleri tüm yıl boyunca çeşitli dernek ve kurumlarca toplanıyor. Bölgeye ilk sevk edilenler de bu malzemeler oluyor. Bugün bölgeye gönderilen on binlerce giyim yardımı; arkasından gelecek yiyecek, su, barınak ve ilaç yardımlarının dağıtım yollarını tıkayabilir. Depolarda ihtiyacın çok üstünde birikerek, “düzenli ve sürekli” sağlanması gereken yardım malzemelerinin ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını geciktirebilir, engel olabilir. İhtiyaçları ve dağıtım esaslarını öğrenmek için mutlaka afet sonrası destek veren dernek ve kuruluşların yönlendirmelerine göre hareket edilmeli. Düzen ve kontrol, afet sonrası desteğin yerini bulması için anahtarımız olacak. Ancak anahtarla kapılar açılsa da dünyayı değiştiren sizin temiz kalpleriniz ve vicdanınız olacak.

Bir daha asla bu konuda yazmamak dileğiyle…

Başımız sağ olsun #ELAZIG #MALATYA

İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar